bear down

  1. (a) bastırmak, sıkıştırmak, ezmek, kırmak, yenmek, yenilgiye uğratmak.
    Don't bear down so hard on
    your pencil: Kalemini okadar fazla bastırma.
    to bear down all resistance: bütün mukavemetleri kırmak.
    His determined efforts at last bore down all opposition: Azimkâr gayretleri nihayet bütün muhalefeti yenilgiye uğrattı. (b) çabalamak, büyük gayret sarfetmek.
    I bore down on my homework and got it done on time: Büyük gayret sarfederek ödevimi vaktinde yaptım. (c)
    den. (hızla) yaklaşmak.
    The ship was bearing down the channel at 12 knots. (d) (doğumda) ıkınmak.
    The nurse will tell you when to bear down.
birinin üstüne gitmek Verb
birinin üstüne yürümek Verb
birini tehdit etmek Verb
birine baskı yapmak Verb
(a) üzerine/omuzlarına çökmek, tazyik etmek.
Responsibility for his family bears down on a young man.
(b) çabalamak, gayret sarfetmek, (c) hızla yaklaşmak, heybetle üzerine doğru gelmek, hücum etmek.
to bear down on the enemy: düşmana saldırmak.
The iceberg bore down on the ship: Buzdağı heybetle geminin üzerine doğru geliyordu. (d) şiddetle cezalandırmak.
The courts bear down (hard) on young criminals.